27 Ekim 2014 Pazartesi

İpek Külahçı ile Hayvan Davranışları Üzerine

İpek ile Coursera'da almakta olduğum Animal Welfare dersi sayesinde tanıştım.İpek, müthiş bir insan. Hayvan davranışları ve zekası hakkında çalışıyor. Koç Lisesinden mezun olduktan sonra Stanford'da biyoloji çalışmış, şu anda da Princeton'da doktorasını tamamlamak üzere. Hayvanlara saygı gösteren bir çok insana örnek olacak, onları teşvik edecek bir kariyeri var. O'nun sayesinde bilimsel şevkimizin artacağını umuyorum. http://www.princeton.edu/~ipek/Short_CV.html


İpek Külahçı

Dünya üzerinde birden fazla araştırma grubu şempanzelere, gorillere, yunuslara, deniz aslanlarına işaret dilini öğretti.
Papağanlar sadece söyleneni tekrarlar, söylediklerini anlamazlar diye bir kanı vardır. Bu kanı son on yıl içindeki dikkatli deneylerle yıkılıyor.

Hayvanlar kendi aralarında iletişim kurabiliyor mu?
Kesinlikle! Aklınıza gelebilecek her hayvan kendi turunun diğer üyeleri ile, ve hatta çoğu zaman diğer hayvan türleri ile  iletişim kurar. Bu bazen bizim kolayca fark ettiğimiz şekilde, mesela bizim duyabileceğimiz frekanslarda ses çıkararak olur. Bazen de bizim aletler ve teknoloji kullanmadan fark edemeyeceğimiz şekilde olur. Mesela yunus, balina, kemirgenler, lemurlar, hatta bazı kuşlar ultrasonik seslerle iletişim kurar; sincaplar kızıl ötesi dalgalar yayarak çıngıraklı yılanlara mesaj verir. Elektrik ve sismik sinyallerle iletişim kuran hayvanlar bile var.

Ayrıca tıpkı bizde olduğu gibi, hayvanlar, etkili iletişim kurabilmek için genelde birden çok duyu sistemine hitap eder. Biz, önemli bir şey anlatırken söylediklerimizi vurgulamak için vücut dilimizi ve ellerimizi kullanırız. Böylece hem ses, hem de görsel olarak sinyaller veririz. Hayvanlarda da buna benzer iletişim sistemleri çok değişik şekillerde mevcut. Bize en tanıdık gelen örneklerden biri kopekler: havlarken sesli verdikleri mesajı görsel sinyaller ile de vurgularlar. ÖR: dişleri göstererek, boyun kıllarını kabartarak, kuyruklarını dikleştirerek.

Kuşların melodisi ve Beatles besteleri birbirine benziyor diye okumuştum.
Ben bu karşılaştırmayı kaçırmışım. Genelde erkek kuşlar şarkı söyler. Bu şarkıların hem dişileri etkilemekte, hem de diğer erkek kuşlara “burası benim bölgem, uzak dur” mesajını vermekte önemli olduğu düşünülüyor..
Evcilleşmek nedir? Evinde çita besleyen suudiler var. Yasalar var mı bunla ilgili?

Kediler ve köpekler yıllar içerisinde insanlarla yaşamak için evrimleştiler. Gerçek anlamda vahşi hayvan değiller. Fakat kedilerin, köpeklere göre daha bağımsız olduğu doğru. Evde vahşi hayvan beslememek için bazı yasalar var, ama bunlar tam kapsamlı değil ve mutlaka geliştirilmeleri lazım.

Evcilleştirmek ile ilgili ilginç deneyler  yapılıyor. Mesela Rusya’da Belyaev isimli bir araştırmacı 40 seneden fazla süren bir deney ile vahşi tilkileri köpek gibi evcilleştirdi. Tek yaptığı her nesildeki en uysal tilkileri seçip birbiri ile çiftleştirmekti. Birkaç jenerasyon sonra köpeklerde ve diğer evcil hayvanlarda (atlar, inekler, kediler vs) gördüğümüz bazı davranış ve fiziksel özellikler ortaya çıktı. Mesela tilkilerin kuyruğu düz olmak yerine kıvrık hale geldi, tüyleri siyah yerine daha beyaza yakin oldu, hatta kahverengi gözden çok mavi gözler ortaya çıktı. http://cbsu.tc.cornell.edu/ccgr/behaviour/Index.htm

Balıklar…Bir çok vejeteryan balıkların bilinçsiz olduğunu düşünerek, balık tüketiyor. Balıklar bilinçsiz mi, gerçekten?

Balıkların acı ve diğer duyguları hissetmediği, ve diğer hayvanlardan daha bilinçsiz olduğu kanısı çok yaygın; fakat gittikçe artan deneylerle değiştiriliyor. İlgilenenler için güzel kitaplar ve yazılar var. Culum Brown bu konuda en detaylı araştırma yapan kişilerden biri.
2- Kitap: Fish cognition and behavior. Culum Brown, Kevin Laland, Jens Krause. 2011 basimi.

Denir ki, insan yaşamı diğer hayvanlarınkinden farklıdır Çünkü öleceğini bilen tek canlı, insandır. Bu ne kadar doğru? Bilimsel bir gerçek mi bu?

Bu biraz felsefi bir konu, ve dolayısıyla bilimsel olarak çalışılması zor bir konu. Mesela yavrusu veya yakın arkadaşı ölen hayvanların (genelde kuşlar ve memelilerde) olu hayvanların başından günlerce ayrılmadığı,üzgün olduklarını gösteren bazı davranışlarda bulundukları gözlenmiş. Ama bu ölümü ne kadar anladıklarını bize göstermeye yetmez. İlginç bir soru, ama bilimsel kanıt bulmak kolay değil. Zaten insanlarda da bu konuyu çalışmanın tek yolu (benim bildiğim kadarı ile) onlara bu konu ile ilgili soru sormak...Yine de belki yakin zamanda çalışan gruplar çıkabilir.
  
Primatlarla ilgili araştırmalar var; fakat diğer hayvanlarla ilgili de var mı, yoksa diğerlerinin bilinçsiz oldukları mit mi?

Hayvan davranışları ve aklı her turlu hayvanda bilimsel olarak çalışılıyor. Mesela birbirleri ile iletişimleri, sosyal davranışları, nasıl karar verdikleri, nasıl yeni şeyler öğrendikleri, gruplarındaki diğer üyeleri nasıl tanıdıkları, grup içindeki ilişkilerini nasıl ve ne dereceye kadar hatırlayıp, davranışlarını ona göre değiştirdikleri, alet kullanıp kullanmadıkları, birbirlerine yeni şeyler öğretip öğretmedikleri, duyguları, diğerlerinin bakış açısını anlayıp anlamadıkları (theory of mind), ve ne kadar öz-bilince sahip oldukları (self-consciousness).

Fakat bu yeni bir gelişme. Hayvan aklı ile ilgili sorular ilk önce şempanze gibi insana genetik olarak daha yakin hayvanlarda çalışılmaya başlandı. Sebep aslında biraz da bizim dar bakış açımızdan kaynaklanıyordu, ve şuydu: eğer değişik hayvan türleri arasında aklını kullanabilen bir hayvan varsa, bu olsa olsa bize en yakin olan şempanzeler ve maymunlardır. Bu fikir tabii ki 50-100 yıl önce gerçekten  çığır açan bir fikirdi ve hayvan davranışlarını öğrenmeye başlamak için çok önemli bir adımdı.

Bu fikirle ilgili sorun su ki, insan merkezli hayvan araştırmaları, yani hayvanların davranışını ve aklini insanların davranış ve aklına bakarak anlamaya çalışmak çoğu zaman bizi hataya götürebilir. Bazı çok meşhur ve başarılı hayvan davranışı profesörlerinin bile hala yenik düştüğü bir yanılgı bu. Bunun sebebi fizyolojik farkliliklar ve pek cok hayvan cinsinin dünyayı bizden, ve de birbirinden, farkli algilamasi. Kopekler mesela. Hepimiz biliyoruz ki, insanların aksine, köpeklerde koku alma duyusu inanılmaz güçlüdür. Eğer biz köpeklerle ilgili araştırmaları sadece insanlara bakarak kısıtlasaydik, onların koku alma yetenekleri ile ilgili fazla bir şey bilmeyecek, ve çevreleri hakkında sadece görerek ve duyarak bilgi sahibi olduklarını zannedecektik.

Başka bir örnek insanların konuşma yeteneği. Yıllar boyunca konuşma yeteneğimiz insanlarin diger hayvanlardan daha zeki olduğunun bir kanıtı olarak öne sürüldü (hala daha bunu savunanlar var). Fakat bizim boğaz yapımız diğer hayvanlardan çok farklı ve konuşmamızı sağlayan en buyuk etken. Bu sebeple diğer hayvanlar konuşamıyor diye onların zekası hakkında sonuçlara varmak, biraz da biz kuşlar gibi uçamıyoruz veya böcekler gibi ultraviyole ışınları göremiyoruz diye bizim zekamız hakkında yorum yapmaya benziyor. Kaldı ki, dünya üzerinde birden fazla araştırma grubu şempanzelere, gorillere, yunuslara, deniz aslanlarına işaret dilini öğretti. Hatta yunuslar gramer farklılıklarını bile anlıyorlar. Papağanlar sadece söyleneni tekrarlar, söylediklerini anlamazlar diye bir kani vardır. Mesela bu kani son on yıl içindeki dikkatli deneylerle yıkılıyor.

Bunlar basit örnekler, fakat insan merkezli hayvan davranışı çalışmaları günümüzde hala devam ediyor. Ancak son senelerde bu bakış açısını geride bırakmaya ve diğer hayvanları daha iyi anlamaya calışıyoruz. Objektif olarak hayvanların dünyasını ve aklını anlamayı başarmak için daha önümüzde uzun bir yol var. Ama kesinlikle çok değişik ve şaşırtıcı keşiflere açık bir yol!


Hayvanlar gülebilir mi, üzülebilir mi, yüz ifadelerinden duyguları anlaşılır mı?

Hayvanlar üzülür, sevinir, korkar, panik olur, heyecanlanır, ve bizim yaşadığımız duyguların çoğunu yaşarlar. Bu duyguları pek çok zaman birbirlerine de ifade ederler, ki bu zaten sosyal yaşamlarının en önemli parçalarından birisidir. Diğer katkılarina nazaran daha az bilinse de, aslında hayvan davranışı ve duyguları konusunda bilimsel devrim yapan kisi yine Darwin idi. 1872’de yazdigi “Insan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi” (The expression of the emotions in man and animals) kitabında insanların ve hayvanların yüzlerine ve vucut diline bakarak icinde bulunduklari duygulari anlayabileceğimizden bahsetmiş. Kitaptaki birkaç küçük detay tam doğru olmasa da, hayvanların iç dünyasını anlamamız için çok önemli bir kitap.

Yüz ifadelerine bakarak duyguları anlamak şu anda sadece bazı memeli türleri için mümkün. Pek çok turun yüz ifadesini duygularına bağlı olarak değiştirmesi fizyolojik olarak mümkün değil (mesela sürüngenler, böcekler, balıklar, kuşlar). Bu sebeple hayvanların vücut diline bakarak, çıkardıkları seslerini inceleyerek, birbirlerine olan davranışlarına bakarak, ve de imkan varsa hormon seviyelerini ve salgıladıkları kokuları çalışarak o andaki duygularını daha objektif ve kapsamlı bir şekilde anlayabiliriz. 

Biyolojinin diğer dalları ile kıyaslanınca hayvan davranışı çalışmaları, özellikle de hayvan aklı üzerindeki çalışmalar, daha isin çok başında. Öğrenmemiz gereken cok sey var. Fakat ben eminim ki değişik hayvan türlerini çalıştıkça hayvanların davranışları ve akli ile ilgili olan ön yargılarımızı değiştirecek pek çok önemli bilimsel gelişme olacaktır.

Hayvanların düşünceleri, ihtiyaçları, duyguları, tıpkı insanlar da olduğu gibi var diyorsun. Bununla ilgili referans çalışmalar, youtube vidyoları var mı?

Hayvan davranışlari, duygulari, düşünceleri ve hakları ile ilgili bilimsel yazilmis ama rahat okunabilen, anektotlarla süslenmis ve eğlenceli bir anlatim tarzi olan bir kitap arayanlar için ise Marc Bekoff’un kitaplarini tavsiye ederim. Kitaplari ve internetteki yazilari hayvan duygularini anlamak için iyi bir baslangic noktasi. Yazilarinda cogu zaman videolara da link veriyor.

Ayrıca bu konuda belgeseller de var:
http://ngm.nationalgeographic.com/2008/03/animal-minds/virginia-morell-text




Dünyada hayvanlara bakış nasıl?


Bildiğim kadarıyla pek çok ülkede hayvanlara bakış açısı bizden çok ileride, ama yine de tam olarak gelişmiş değil. Hala pek çok yerde hayvanlara farklı şekillerde işkenceler yapılıyor, sokağa atılıp evsiz bırakılıyorlar, gereksiz deneylerde kullanılıyorlar, veya düzgün bakılmıyorlar. Özellikle vahşi yasam için durum daha da kotu. Mesela bazı ülkelerdeki insanlar hala nesli tükenmekte olan hayvanları kaçak olarak avlamaya ve yemeye devam ediyor. Su anda küresel çapta çok önemli bir yok olma vakası ile karşı karşıyayız; pek çok hayvanin ve bitkinin nesli tükeniyor ve bunun sorumlusu da biziz. Doğaya ve hayvanlara karşı bakış açımızı kökten değiştirmemiz gerekiyor.

Bu konularda iyi gelişmeler de olmuyor değil tabii. Amerika’daki en önemli kuruluşlardan birisi; doğayı ve hayvanları korumaya yönelik olan “Defenders of Wildlife” (Vahsi yasam savunuculari). Ayrica “Word Wildlife Fund” (Dünya vahsi yasam fonu) gibi bir çok kuruluş var. Türkiye’de de hayvanları ve doğayı korumak için güzel gelişmeler yaşanıyor. Çağan Şekercioglu’nun kurduğu ve canla basla çalıştığı Kuzey Doğa Derneği var. Hem bilimsel çalışmalar yapıp hem de hayvanlari ve doğayı korumak için uğraşıyorlar. Ayrıca evrim ve ekoloji çalışmaları ile bilimsel olarak ilgilenen öğrenci ve profesörlerin kurduğu, henüz küçük bir grup olsa da gittikçe büyüyen bir EvoEko grubu var. Ben bir suredir HAYTAP (Hayvan Hakları Federasyonu)’i da takip ediyorum. Hayvan haklarini savunan ve iyi çalışmalar yapan bir grup. 
Bütün bunlar çok olumlu ve önemli gelişmeler. Fakat birkaç kişinin insan üstü çaba göstererek doğayı ve hayvanları kurtarmak için deli gibi çırpınması yerine, herkesin elinden geldiğince,elini taşın altına  koyup, kendisi ve ailesi için doğaya ve hayvanlara saygılı bir yaşam biçimi kurmas lazım. Bunun tek yolu da insanların eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi. Bizde en eksik olan sey bu.

Mesela basit bir ornek... yurt disindaki bir hayvanat bahcesine gidin. Oradaki ziyaretcilerin tavri ile Turkiye’deki ziyaretcilerinin tavrini karsilastirin. Tamamen farkli. Bizde eline sopa alip kafesin disindan hayvanlari durtmeye calisanlar mi istersin, “hayvanlara yiyecek vermeyin” uyarisini onemsemeyip kuruyemis, ekmek vs. gibi yiyecekler atanlari mi istersin, bagirip cagirarak hayvanin dikkatini cekmeye calisip onu rahatsiz edenleri mi istersin, hepsi mevcut. Isin sacma yani bu hareketleri cocuklardan cok yetiskinler yapiyor, hatta anne babalar boyle davranarak cocuklarini da tesvik ediyor. Hayvanat bahcesi personeli tabii ki gorunce mudahele ediyor, fakat her ne kadar ugrassalar da her dakika butun ziyaretcileri goz hapsinde tut
amadiklari icin bu tip vakalar cok oluyor. Avrupa’da ve Amerika’da ise, istisnalar olsa da, genelde hayvanlara saygi var. Yukaridaki hareketlerden goremezsiniz. Onun yerine, mesela anne babalar cocuklarini gezdirirken onlara hayvanlarla ilgili bilgiler veriyorlar, kafesin onundeki tabelalari okuyorlar, cocuklari hayvanlari rahatsiz edebilecek birsey yaparsa hemen onlari uyariyorlar.

Dedigim gibi, en onemlisi insanlarin hayvanlara ve dogaya karsi saygili bir bakis acisi ve yasam felsefesi gelistirmesi, ve de daha duyarli ve acik fikirli olmalari. Mesela son on beş yıldır  fark ettim ki, Türkiye’de doğa ile iç içe yapılan aktiviteler ve sporlar (yürüyüş,, dağcılık, kuş gozlemciligi, doga fotoğrafçılığı) giderek yaygınlaşıyor. Bu iyi bir gelişme, insanların doğaya ve hayvanlara olan ilgisi yavaş yavaş artırıyor. İlgi arttıkça, umalım ki, koruma isteği de artsın.

Amerika ve Avrupa’da sokakta kedi-köpek vs yoktur, bizde de öyle olmalı deniliyor. Gerçekten öyle mi, sokak hayvanlarıyla ilgili uygulamalar neler?

Turkiye’ye kiyasla Amerika’da sokaklarda daha az kedi kopek oldugu dogru. Fakat bunun tek sebebi sahipsiz butun hayvanlarin barinaklara konulmasi. Ne yazik ki Amerika’da da (ve de cok buyuk ihtimalle Avrupa’da da) Turkiye’de oldugu gibi pek cok insan bilincsizce, moda diye, gosteris olsun diye, veya  sirf gecici bir hevesle, “ay ne seker” veya “cocugum oynasin” mantigi ile pet shoplardan yavru hayvanlari alip, o hayvanlar buyuyunce veya onlara bakmanin sandiklari kadar kolay olmadigini anlayinca onlari sokaga birakiyorlar. Sonra o hayvanlar yakalanip barinaklara konuyor.

Fakat barinaklar cozum degil. Hayvanlara gerektigi degeri ve ilgiyi gosteren gercekten cok iyi birkac barinak var. Fakat bunlar azinlikta. Pek cok hayvan barinaklarda kapali kapilar ardinda, gizli sakli olduruluyor. Hayatta kalanlar ise hem kafeslerde yasiyor hem de ihtiyac duyduklari insan ilgisini goremiyorlar. Uluslararası hayvan hakları örgütü PETA (People for the Ethical Treatment of Animals) ve Türkiye’de HAYTAP (Hayvan Haklari Federasyonu) bu barınakların durumları ile ilgili pek cok haberler cikariyor ve barinaklari daha iyi hale getirmek için güzel çalışmalar yapıyorlar. Ilgilenenlere mutlaka HAYTAP’in web sayfasını ziyaret etmelerini tavsiye ederim. Ben bir suredir e-posta listelerine üyeyim; doğayı/hayvanları korumak icin yaptiklari gercekten takdir edilmesi gereken isler.

Amerika’da (sanirim Avrupa’da da) bazi konuda halk aslinda bizden daha iyi. Mesela evcil hayvan isteyenlerin cogu satin almak yerine barinaklardaki hayvanlara ev sahipligi yapmayi tercih ediyor. Bu gercekten takdir edilmesi gereken bir durum. Fakat tabii en iyisi isi kokunden cozmek ve hayvanlarin evsiz kalmasina hic sebep olmamak.

Sokak hayvanlarına yardımcı olmanın ve sayılarını azaltmanın tek yolu insanların bilinçlenmesi. Mesela insanların bir evcil hayvan alırlarsa, aldıkları hayvanin senelerce bakımını üstlenmeleri gerektiğini anlamaları gerekiyor. Pet shoplardan hayvan satın almak da doğru değil. Hayvanlar esya değil, onların da bizim gibi düşünceleri, duyguları, ve de ihtiyaçlari var; bir hevesle satin alip bikinca sokağa atmak veya konu komşuya vermek gerçekten hatalı hareketler. Evcil hayvanım olsun diyen insanlar bence mutlaka ilk önce bir oturup detaylıca düşünmeli, ve sadece evcil hayvanlarını yıllarca sevebileceklerinden ve ona bakabileceklerinden kesinlikle emin olduktan sonra bir barınağa gidip oradaki hayvanlardan birini seçmeli.

Neden hayvan davranışları ve bilişselliği konularında çalışmayı seçtiniz?
Kendimi bildim bileli hayvanları çok severim ve onları anlamak isterim. Zaten çocukluktan gelen bu merak sebebi ile hep hayvanlarla ilgili bir alanda çalışmak istedim. İlk akla gelen mesleklerden birisi veterinerlik. Küçükken ben de veteriner olmayı duşundum (ki hala vahşi hayvan veterinerliği öğrenmek gibi bir hedefim var; doğada yaralı bir hayvana rastlayınca ona yardim edebilecek bilgiye ve donanıma sahip olmak isterim), fakat sonra asil istediğimin hayvanların davranışını, düşünme sistemlerini ve sosyal hayatlarını anlamak olduğunu fark edince hayvan davranışı çalışmaya karar verdim. 

Yaptığınız çalışmalar?

Hayvan davranışı konusundaki araştırmalarımın hepsi hayvanların sosyal davranışlarını ve aklını anlamaya yönelik. Özellikle öğrenme ve değişen koşulları analiz ederek karar verebilme yeteneklerini çalışıyorum. Son beş senedir doktora projem üzerinde yoğunlaştım ve lemürlerin kargaların, ve kuzgunların öğrenme yeteneklerini ve sosyal davranışlarını çalıştım. İnsanlardaki gibi hayvanlarda da “sosyal ağlar” var. Bu sosyal ağlar bazı hayvanlarda kimim kiminle arkadaş olduğuna bağlı. Kimin kiminle iletişim kurduğunu ve kimin kimden ne öğrendiğini önemli ölçüde etkiliyor. Ayni bizdeki gibi. Ayrıca yine tıpkı bizde olduğu gibi, hayvanlarda da farklı kişilikler var. Aynı grubun içindeki hayvanlardan bazıları diğerlerine göre daha sosyal, bazıları daha korkak, bazıları da daha meraklı. Bu farklılıkları da araştırıyorum.

Doktoradan önce bir kaç kelebek çeşidinde, arılarda, koyunlarda, maymunlarda ve sadece Florida’da bulunan bir karga türünde (Florida scrub-jay) yine sosyal davranış ve karar verme konularını çalıştım. Bu araştırmaların çoğu arazide ve hayvanlar doğal ortamındayken yapıldı. Bu sebeple hem Amerika’da pek çok eyaleti gezme şansım oldu, hem de değişik yerlerde (Puerto Rico, Avusturya ve Kenya) araştırma yapma olanağı buldum. Ayrıca bir sure de NASA ve SETI’de araştırma asistanı olarak çalıştım.
Florida Scrub-jay
 Çalışma alanını "cognitive ethology" olarak belirtmişsin. Etoloji nedir, cognitive etoloji nedir? 

Etoloji hayvan davranışı bilimi demektir. Hayvanları doğal ortaminda çalışmayı amaç edinir. Etoloji bakış açısına göre her hayvan türünün davranışı,  yıllar içerisinde, evrim çerçevesinde gelişmiştir. Birçok hayvan türünde etkili olan ortak birkaç davranış mekanizmasi olsa da, mesela fareleri çalışarak bütün memeli türlerinin davranışını anlayamayız (psikoloji ise farklıdır; bir hayvan türünü çalışarak diğerlerini anlayabileceğimiz düşnülür). Hem değişik türlerin farklı davranışlari ve bunlarin sebepleri/sonuclari çalışılir, hem de farkli turler  birbirleri ile karsilastirilarak ortak mekanizmalar bulunur. Cognitive etoloji’de ise bu dusunce tarzi hayvan aklı ve duygularını anlamak için kullanilir.



Hayvan davranışı, algısı gibi konularda çalışmak isteyen okuyucularımızı yönlendirmek amacıyla, okul seçimlerinizi nasıl yaptığınızı anlatır mısınız?

Ben ortaokul ve lisedeyken ekoloji, doğal hayat, hayvan davranışı gibi konuları öğrenmek Türkiye’deki üniversitelerde mümkün değildi. Gerçi hala diğer bilim alanlarına kıyasla bu durum aynı, fakat yavaş yavaş gelişmeler kaydetmeye başladık. Bildiğim kadarıyla, zaten Turkiye’deki bu gelişmelere öncü olan arkadaşların ve profesörlerin çoğu bir şekilde yurt dışında eğitim almiş, yurt dışınada okumuş profesörlerle çalışan, veya yurt dışı ile  bağlantı kurmuş arastırmacılar. Yine de hala Avrupa, Avustralya ve Amerika gibi ülkelerin yıllarca gerisindeyiz.

Dolayısıyla ortaokuldan itibaren yurt dışında eğitim için hazırlıklara başladım. Mesela gittiğim lisede “Uluslararası Bakalorya” (International Baccalaureate) programına kaydoldum, yurt disinda denkliği olan bir diploma aldım. Burslu olarak üniversite eğitimimi Stanford Üniversitesi Biyoloji bölümünde, masterimi Arizona Üniversitesi Ekoloji ve Evrim bölümünde, doktoramı da bu sene Princeton Üniversitesi Ekoloji ve Evrim bolumunde tamamladım.

Bilimsel araştırma yaparken düşünce tarzlarındaki ve teknolojik gelişmelerdeki yenilikleri iyi takip etmek çok önemli olduğu için, eğitim alınacak üniversitelerin yeniliklere acik olması ve öğrencilere sundukları olanakların iyi olması gerekiyor. Stanford ve Princeton dünyanın en iyi üniversiteleri arasında. Ayrıca yıllardır Stanford Amerika’daki en iyi biyoloji bölümüne sahip (US News sıralaması; ayrıca Harvard ve MIT de ilk sırada), ve Princeton biyoloji de hep ilk on içerisinde. Bu okulları seçmemde en önemli etken öğrencilerine sundukları imkanların ve eğitim kalitelerin en yüksek seviyede olmasıydı.
Sanırım Koç Lisesinden mezunsun ve bu uluslararası diploma imkanını da Koç Lisesi sağlıyor. Şu an meslek seçiminde olan ve hayvanları seven öğrencilere demek istediğin bir şeyler var mı?

Hayvanları gerçekten seviyorlarsa, kim ne derse desin bu isteklerinin pesinden gitsinler derim ben. Veteriner olsunlar, doğa araştırmacı olsunlar, ekoloji, evrim, hayvan davranışı çalışsınlar, evcil hayvanlara  ve vahii hayvanlara yardim eden kuruluşlarda gönüllü çalışsınlar, hayvanat bahçelerinde gönüllü olarak çalışsınlar, pek çok seçenek var... Hayvanlarla dolu bir yasam gerçekten de hayvanları sevenler için dünyadaki en güzel yasam sekli. Zorlukları mutlaka oluyor. Özellikle doğal ortamda araştırma yapmak süper eğlenceli ve tatmin edici, fakat zor yanları var.Kişiler, hayvanlarla dolu bir yaşamı gerçekten istiyorlarsa bu zorluklar bir şekilde hallediliyor.  

Ayrıca hayvanlar ve doğa ile ilgili hobilerle ilgilenebilirler. Mesela ben orta okuldan beri doğa sporları, binicilik, doğa ve vahşi yasam fotoğrafçılığı gibi aktiviteler ile ilgileniyorum, bilim ve doğa kluplerine katildim. Su anda Türkiye’de bu tip aktiviteler çok yaygin ve pek çok secenek var. Eger yurtdışında eğitim gormek gibi bir istekleri varsa mutlaka hem derslerine, hem de ders dışı aktivitelerine onem versinler. Amerika’daki iyi üniversitelere giriş için en yüksek notlari almak yeterli değil. Diğer başvuranlarin arasindan siyrilmak için mutlaka ekstra aktivitelere katilmak da gerekiyor. Doğa ve hayvanlarla ilgili aktiviteler eglenceli olmanin yani sira okullara başvururken de islerine yarayabilir, hayvanlara ve doğaya olan ilgilerinin gecici bir hevesten çok bir yasam felsefesi haline geldigini gosterir.



Bu alanda sizi etkileyen kişiler kimler?
Jane Goodall tabii ki vahşi hayvanlarla ve hayvan davranışları ile ilgilenen herkes için bir umut ışığı ve motivasyon kaynağı. Benim için ayrıca iki tane daha motivasyon kaynaği var: Donald Griffin ve Marc Bekoff. Donald Griffin, benim de çalıştığım “cognitive ethology” denilen, hayvanların düşünme yeteneklerini, bilinçlerini, ve akıllarını araştırmaya yönelik olan bilim alanının kurucusu. Süper zeki birisiymiş, daha üniversitedeyken yarasaların ultrasonik sesler çıkararak ekolokasyon ile yönlerini bulduğunu keşfetmiş. Ekolokasyonu ilk bulan ve adını koyan kişi. Şimdi onun buluşundan yola çıkarak hem ekolokasyon diğer hayvanlarda araştırılıyor, hem de ultrasonik ses kullanımı ile ilgili pek çok teknolojik ilerleme yapılıyor.
Jane Goodall


Donald Griffin’in izinden giden kişilerden birisi de Marc Bekoff. Pek çok hayvan davranışı araştırmacısı var. Fakat Marc Bekoff gibi hem bilimsel anlamda önemli buluşlara imza atmış, hem de hayvanları çok sevdiğini çekinmeden açıklayan profesör pek yok. Hayvanlarla çalışan çoğu kisi ya gerçek anlamda hayvanları sevmiyor ve onları laboratuvar aleti gibi bir nesne olarak görüyor, ya da sevse de açık açık belirtmeye korkuyor (belki çalıştıkları hayvanları sevmenin çok da bilimsel olmadığını ve elde ettikleri verileri etkilediğini düşünüyorlardır, kim bilir). Marc Bekoff bu tip araştırmacıların tam aksine hem hayvan haklarını aktif olarak savunuyor, her fırsatta hayvanları çok sevdiğini dile getiriyor ve bunu yasam felsefesine yansıtıyor (et yememek gibi), onları korumak için kitaplar yazıyor, hem de çoğu araştırmacının çalışmaktan kaçındığı hayvan aklı, zekası, duyguları ve öz-bilinç gibi konular üzerinde objektif bir bicimde çalışıyor. Bence kendisi hayvanlara olan sevgisini ve onları anlama isteğini hayatinin merkezine koymuş çok basarili ve değerli bir bilim adamı.

Marc Bekoff

Ayrica Konrad Lorenz, Niko Tinbergen, ve Karl von Frisch; bu üç bilim adamı hayvan davranışı konusunda verilen tek Nobel ödülünü (1973) paylaşmışlar. Lorenz genelde kuşlarla, Tinbergen ve von Frisch ise genelde böceklerle çalışmış. Üçü de bilimsel anlamda hayvan davranışı çalışmalarını başlatan kisiler olarak düşünülürler. Biyoloji ve evrim konularında düşünce tarzıma en buyuk etkisi olan kişiler ise Charles Darwin, Theodosius Dobzhansky, Stephen Jay Gould, ve Simon Conway Morris.

İleride yapmak istediğiniz şeyler?
Yine hayvan davranışı konularındaki araştırmalarıma devam etmek istiyorum. Bu konuda daha cevabini bilmediğim çok soru ve merak ettiğim çok konu var!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder